top of page

24 Saatte İş ekibinden, Mert



Ben hangi konuda iyiyim? Ne yapmak, ne ile uğraşmak istiyorum? Hayatımı nasıl kazanacağım? Ya sevmediğim bir işe dalıp da hayata kapılıp gidersem ve hep mutsuz olursam? Veya gerçekten seveceğim ve başarılı olacağım şeyleri hiçbir zaman fark edemeden şu an elimde olan fırsatları kaçırırsam? Bunların çoğu 21 yaşındaki gencin kafasını kurcalayan sorulardan bazıları olduğunu biliyordum. Bilmediğimse, Levazım’ın sakin çıkmazı Koru Sokak’taki iki katlı apartman dairesindeki ofisimize “Ne olabilir ki? En kötü birkaç hafta bunu deneyimlemiş olurum” diyerek girip neredeyse 4 yıldır hayatımın çoğunu geçirdiğim ve hiçbir şeye vermediğim kadar emek verdiğim bu organizmanın bu soruları zamanla eritip belli bir kalıbı ben farkında olmadan dolduracağı ve sorularımın cevaplanacağıydı. O kararsız, 21 yaşında yeni mezun, kendine dair farkındalığı pek de yüksek olmayan ama her şeyi doğru bildiğini sanan arkadaş benim, Mert. 24 Saatte İş’in şans eseri başlayan ilk çalışanı. Yalnızca ekonomi bölümünü bitirip bir iki güzel staj yapan biri için fazla edebi bir başlangıç olabilir evet, nitekim burası ile kurduğum bağı süslü cümlelerle veya Instagram hikayeleriyle tarif etmeye kalkmam hem kendime hem de buradaki aileme büyük haksızlık olur.


Gayet ortalama bir zekaya, son derece normal seviyede yeteneklere ve eğilimlere sahip biri olarak kendime gerçekten güvendiğim, ama insanın içinde ‘bu benim kalem’ dediği bir konu olur ya, hakikaten kendime inandığım tek özelliğim bitmek tükenmek bilmeyen merakımdı. 24 Saatte İş’e ilk başladığım yıl boyunca önceden de olduğu gibi birçok konuda bir şeyler okuyor, devamlı araştırıyor, e yaşın da getirdiği heyecanla sürekli bir fikir üretip kafamda başarılı olacağım dünyalar yaratıyordum. Şu girişim fikri, bu startup planı derken bir yandan da içinde bulunduğum yeni ortamı tanımaya, anlamaya ve katkı sağlamaya çalışıyordum. Bilinmeyene ilk atılanlardan olmanın en güzel yanını deneyimliyordum aslında ama o zamanlar farkında değildim tabi ki. Yeni doğmuş bir canlıyı yaşatmaya çalışıyorduk; o ‘canlı’yı oluşturanlar da bir elin parmağını geçmeyince neresinden tutacağını şaşırıyor insan. En büyük şansım da devamlı izleyip, tartışıp öğrendiğim, patron şöyle dursun bizim jenerasyonun bile kafasındaki yönetici modelinin çok ötesinde, birbirini çok iyi tamamlayan, çok modern ve ileri görüşlü iki ‘lider’in bana abi ve abla gibi yaklaşmasıydı. Ben de iyice tutuldum haliyle; satış toplantıları, müşterilerle konuşmalar, pazarlama yöntemleri, ürün geliştirme, bir parça kodlama, yeni büyüme yolları derken kendimi birçok kişiyle omuz omuza çalıştığım, devamlı tartışarak bilgilendiğim ve kendimi geliştirdiğim, bolca gülüp bolca yemek yediğim (mülakatta bile soruyoruz!) ve deyimi yerindeyse deli gibi çalışıp emek verdiğim yaşayan bir organizmanın bir parçası olarak buldum. Hayır, havalı dizi ve filmlerdeki ‘startup kafası’ gerçek değil, hayır sürekli parti yapıp bir düğmeye basıp yapay zeka yaratmıyoruz, hayır uygulamayı çıkardıktan sonra her şey domino taşı gibi ilerlemiyor. Bundan çok daha zor ama çok daha keyifli ve anlamlı bir sürecin parçası oluyorsunuz.



Kurumsal hesaplardan sorumlu yönetici pozisyonunda uzun bir süre çalıştım ama başından beri olunca ister istemez insan bu organizmanın her yanıyla içli dışlı oluyor. Her bir alandaki neredeyse tüm süreçleri görüp, en azından bir noktaya kadar dahil olup katkı sağlamaya ve geliştirmeye çalışıyordum. Yazılım geliştirme, satış, pazarlama, operasyon, veri analizi, müşteri memnuniyeti, araştırmalar, fuarlar, raporlar bunların hepsini kısa süre içinde çokça deneyimledim. Bilinmeyene ilk atılanlardan olmanın güzel yanı işte bu; o kadar başındayken işin içine giriyorsunuz ki neyi bilmediğinizin bile farkında olmadığınızı görmenizi sağlıyor bu evrim. Bir startup’ın başında oradaysanız gece gündüz, hafta içi hafta sonu, tatil iş gibi kavramları bir kenara bırakıp varınız ve yoğunuzla, canla başla bu bebeği hayatta tutmak ve büyütmek için çalışmalısınız. İnsan işin mutfağına girmeden ne kadar sıcak ve zor olabileceğini hayal bile edemiyor.


Ama benim için 24 Saatte İş’in anlamı birçok farklı alanda tonla şeyi görüp öğrenmenin ve herhangi bir firmada deneyimlenemeyecek olayları deneyimlemenin de ötesinde. Elbette insanlara iş bulmak, onları mutlu etmek ve teşekkür telefonları almak harika bir tatmin, elbette geriye baktığınız zaman burada gerçekleştirdiğimiz başarıları ve kendime kattığım kazanımları görmek çok hoş bir his, elbette bir dergiye çıkmak veya fuarda meraklı gözlerle izlenmenin tadı başka, ama beni buraya en çok bağlayan şey bunların hiçbiri değildi. Bu süreç boyunca ne olursa olsun burada kalmamı ve hayatımda ilk defa bu denli aidiyet duymamı sağlayan en temel şey burayı ‘burası’ yapan, yani ekipten başka bir şey değil. Ekip arkadaşlarım ‘arkadaşlarım’ oldukça, her yeni birey bu devamlı değişen ve gelişen öğrenme atmosferine katıldıkça, benimle aynı amaç için gece gündüz yanımda bana güven veren insanları gördükçe burası ailem oldu. İş arkadaşlığı bir kenara, bu yolda onlarla birlikte yürüdüğüm için kendimi çok şanslı hissediyorum. Bu yüzden ister istemez buradaki en temel misyonumun bunu korumak, geliştirmek ve bu hissi bir parça da olsa herkesin yaşamasını sağlamak olduğunu gördüm. Makine öğrenimi, yapay zeka, stratejik planlama, büyük satışlar ve başarılar bunlar çok heyecan verici gerçekten, ama 24 Saatte İş bunların çok ötesinde bir yer. Burası benim kendi kararımla seçtiğim ailem, ve bu ailenin bir parçası olmaktan onur duyuyorum.

Teşekkürler, Mert

34 views0 comments
bottom of page