top of page

Farkında olmadığınız en büyük problem

Facebook, Apple, Amazon, Netflix, Google …diğer bir deyişle FAANG.

Yatırımcıların senden-benden beklentisinin aksine bu şirketlerin hiç biri bir problemi çözmedi. Hepsinin ortak özelliği yeni bir dönemi tanımlamış olmaları. Facebook sosyalleşmeyi yeniden tanımladı, Amazon alışverişi, Netflix ise eğlence dünyasını…

FAANG’a eklenecek altıncı harf kime ait olacak dersiniz?




Tüm kalbimle inanıyorum ki, bir sonraki harf “iş” konusunu yeniden tanımlayan bir teknoloji şirketine ait olacak. Fakat bu bahsettiğim “iş” azınlık bir kitlenin, yani beyaz yakanın “iş” kelimesinden anladığı değil, dev bir kitleyi oluşturan işler (restoran, çağrı merkezi, perakende, depo, lojistik, alışveriş merkezleri vb…).

Beyaz yaka işlerdeki çözüm bekleyen problemlerin tamamı “olsa ne iyi olur” kategorisindeki problemler, “olmazsa olmaz” kategorisindekiler değil. Havalı bir paylaşımlı ofisten veya evden çalışmak, Zoom’dan daha iyi bir görüntülü konuşma uygulamasına sahip olmak, Slack’ten daha organize bir iletişim aracına sahip olmak, bunların hepsi kulağa hoş geliyor.

Ama…mavi/gri yakadaki problemler çözülmediğinde hayatımızı baştan uca sekteye uğratacak cinsten.


Sadece çok az kişinin bildiği gerçek…


Sorunun büyüklüğüne ve “geliyorum” diye bizi uyarmasına rağmen henüz çok az insan bu durumun farkında. Tabii ki hepimiz yüzeyde restoranların ve çağrı merkezlerinin yüksek çalışan sirkülasyonu olduğunu biliyoruz ama sorunun boyutunun farkında mıyız? Eğer “iş” konsepti yeniden tanımlanmazsa, bu problem ilerki dönemde neye dönüşecek bir fikriniz var mı?

Benim var…




Mavi/gri yakaya hizmet veren bir mobil ilan platformunun kurucusuyum. Beş yıl once kurulduk. Türkiye’de kendi kategorimizde pazar lideriyiz ve yakın zamanda Latin Amerika’ya açıldık. Bu konu ile ilgili tanıdığım herkesten çok daha fazla veriye ve anekdota sahip olduğumuzu söyleyebilirim. Girişimci şapkamı bir kenara bırakıp ekonomist şapkamla baktığımda ilk gözlemim şu: hiç kimse problemin boyutunun farkında değil.

Mesela bankanız veya VC’iniz aynı problemi yaşasa ne olurdu?

Müsaade edin, size yöneticisi olduğunuz bir bankada veya fonda Mexico City’de veya İstanbul’da yaşanan çalışan sirkülasyonu olsa hayatınız neye benzerdi anlatayım: Sabah işe geliyorsunuz…ama bir sabah değil, her sabah…analistinizin veya yardımcınızın o sabahki toplantıya gelmeme ihtimalinin çok yüksek olduğunu biliyorsunuz. Yine o sabahlardan birini yaşıyorsunuz, telefonu elinize aldınız, çaldı ama açan yok, yine buhar oldu çalışanınız. Ne bir haber, ne bir uyarı, ne bir bahane. Yatırım yapma olasılığınız olan şirketlerin sunumlarına tek tek siz bakmak zorunda kaldınız, buhar olan çalışanınızın notlarından bir anlam çıkarmaya çalışarak ve tabii bu durumda olduğunuza mütemadiyen öfkelenerek. Sabahı böylece atlattınız, öğlen oldu. IT’deki çalışanınız öğle yemeğine gidiyorum diye çıktı ve geri gelmedi. Onu da aradınız, ne dese beğenirsiniz, ofisteki sandalyesi rahatsız olduğu için daha fazla çalışmak istemediğini söyledi. Bir günde ikinci darbeyi kaldıramayacağınız için en pahalı ve iyi sandalyeyi alacağınızın sözünü verdiniz, o da “peki” dedi ama ertesi gün işe gelmedi.

Bu durumda bir analiste ve bir IT uzmanına ihtiyacınız doğdu ve Linkedin’den medet umarak ilan yayınladınız. 12 tane başvuru analist için, 3 tane başvuru IT pozisyonu için geldi. Perşembe farklı zamanlar için görüşme ayarladınız. Tüm gününüzü bu işe ayırdınız. Sonra ne mi oldu? Perşembe günü geldi ama randevu ayarladıklarınızın hiç biri randevuya gelmedi. Herkesi tek tek aradınız, bir kişi bile telefonu açmadı. Tüm gününüzü kaybettiniz, elde var koca bir sıfır. Çaresizlikten bir işe yerleştirme ajansına gittiniz. İstediğiniz kişileri buluruz ama 2 aylık maaşa eşit bir fatura keseriz dediler. Onu da kabul ettiniz. Aradan 4 hafta geçti, sonunda bir analist buldunuz. Eğitime başladınız. Sonraki gün geldiğinizde acı gerçekle yüzleştiniz. Sağ kolunu olan bir diğer çalışanınız rakibinizle çalışmaya başlamış. Ne bir haber, ne bir bahane, Linkedin post’undan görüp yine küplere bindiniz. 2 hafta daha geçti, ajanstan gelen analistiniz işe gelmedi. IT uzmanı gideli 6 hafta oldu ve hala ortalıkta bu görev için uygun bir adayınız yok. Sabah 9 toplantınıza geç kaldınız ve ofisinize toplantı için gelecek misafirleriniz sizi arayıp ofisin kapalı olduğunu söylüyorlar. Ofis boy’un gelmediğinin haberini böylelikle almış oldunuz. Tüm bu olanlarla birlikte bozulan sadece sinirleriniz değil, aynı zamanda repütasyonunuz ve marka değeriniz. Yaşananlardan dersinizi aldınız. Her şeyi bir kenara bırakıp işe alımla uğraşmaya karar verdiniz ve her pozisyonu yedekleyerek ilerlemeye karar verdiniz. Bir kişi yerine iki kişi alırsanız ne de olsa bu sorunları aşmış olacaksınız. Peki, o sırada bozulan gelir gider dengeniz ve cironuza göre artan bordronunuzu nasıl yöneteceksiniz? Bir de daha çok insan daha çok sirkülasyon ve daha çok dert demek değil mi? Okuduklarınızı abartılı mı buldunuz? Eğer öyleyse mavi-gri yakadaki sorunun boyutunun farkında değilsiniz. Yeme-içme, perakende, lojistik gibi sektörlerde yaşananı size uyarladığımızda tam olarak ortaya çıkan tablo bu. Ne bir eksik, ne bir fazla!

İstihdam piyasasında bir Malthus dinamiği söz konusu

2017’de bu işe ilk başladığımızda restoranlar bulaşıkçı bulmakta zorlanıyordu. Hızlı teslimat yapan kurye şirketlerinin sayısı artmaya başladıkça restoranlar kurye bulmakta da zorlanmaya başladılar. Bugüne geldiğimizde restoranlar garson bulmakta bile çok zorlanıyorlar. Zamanı 5 yıl ileri sardığımızda, mutfakta çalıştıracak aşçı da bulamayacaklar. Bu pozisyonların tamamı için talep artarak devam ediyor. Sürekli yeni restoran ve kafeler açılıyor. İki yıl deneyimli bir bulaşıkçının ortalama maaşı ilk yılındaki bir yazılımcıdan daha fazla. Eğer gerçek anlamda sürdürülebilir bir çözüm bulunamazsa, birçok restoran kapanmak zorunda kalacak. Müşteri bulamadıklarından değil, çalıştıracak insan bulamadıklarından. Ve bu durum pek çok sektör için geçerli. Bu durumun nedeni bu makalenin konusu değil çünkü konu birkaç paragrafta anlatılabilecek basitlikte değil, çok derin ama size bir ipucu vereyim. Artık hiç kimse garson veya çağrı merkezi görevlisi olmak istemiyor. Çocukken “ne olmak istiyorsun?” sorusuna kasiyer diye cevap veren kimseye rastladığınızı sanmıyorum. Bu işleri insanlar istediklerinden değil, zorunda olduklarından dolayı yapıyorlar çoğu zaman. Bu makalenin asıl amacı bu yüzyılın çözülmesi gereken en büyük sorununun istihdam olduğunu size anlatmak. Bir restorana gittiğimizde yemeğimizin önümüze getirileceğini veya bankayı aradığımızda çağrı merkezi uzmanının telefonumuza cevap vereceğini varsayıyoruz. Bu düzenin sağlanması ve sürdürülmesi için gereken çabayı çok az insan anlıyor çünkü bunun üzerine düşünmüyor. (Geçen gün baş parmağım derin bir şekilde kesildi, uzun günler boyunca kullanamadım, ancak kullanamadığımda baş parmağımın ne kadar değerli olduğu üzerine düşündüm, bu da aynı onun gibi).

Peki, 24 Saatte İş olarak çözüm bizde mi?

Muhtemelen. Fakat işe bunun sadece havalı bir uygulamadan veya son teknolojiden geçmediğini anlayarak başlamak gerekiyor. Çözüm bir başka ilan platformu veya işe yerleştirme ajansı yaratmakta değil. Çoğu insan/şirket konuyu buna indirgiyor fakat konu bundan çok daha derinde ve ancak derinlemesine bu işe kafa patlatan ekiplerin/kişilerin sunacağı çözümlerle sonuca ulaşılması mümkün. Önce çalışanların ve işverenlerin bir paradigma geçişi yaşaması gerekiyor. Sunduğumuz çözüm ancak bu geçişin tamamlanması ile devrimsel bir değişime yol açabilir. Geçiş şu anda oluyor. Bazıları buna “Büyük İstifa”, bazılatı ise “Z Jenerasyonu” diyor. Ama değişim geldi. Burada. Bizim misyonumuz ise olanları analiz ederek olacakları öngörmek ve bu geçiş gerçekleşirken ana oyunculardan olmak. FAANG’in altıncı harfi olma hedefimiz ise her zamankinden daha gerçek!



24 views0 comments
bottom of page